9 Haziran 2011 Perşembe

PERŞEMBE GÜNÜNDE MUTSUZ OLMAK!

Sevincimi yarım bırakan şeyler olunca güçlü bir kadın olduğumu anlıyorum...mücadele etmelisin diyen içsel sesimle zorlukları aşmasına aşıyorum ama ben o kadar yaşam koçluğunu gençlerimize ballandıra ballandıra anlatan ben bugün adeta yaşama sevincimi yitirdim...o toz pembe bulutlarıma gölgeler düştü...insanların maddeye olan düşkünlüklerinden soğudum...kalp kırmak...hırs...kapris...boşuna anlamsız bir yarış var şu iş dünyasında oysa empati kurulduğunda ne kadar anlamsız olduğunu anlıyoruz...Tatlı yarışmak kaybedince el sıkabilmek hep başarıyı örnek almak.Basarısızlıklarımızdan ders çıkarmak hayatımızı çok farklı değiştirecektir.Hayriş arısından herkese sevgiler...

Fatos Ayvaz: Aşkı arayanlara öneriler

Fatos Ayvaz: Aşkı arayanlara öneriler

1 Şubat 2011 Salı

İnsan kendini anlatır tabii ki..örnekler verir doğadan,insanlardan,olaylardan.
Ama kendini-içini,yolculuğunu ,arzularını,ihtiyaçlarını, özlemlerini ; en çok ta sevilmeye olanı anlatır.
Bak ben buradayım,görün beni,anlayın ve de ışığımı fark edin.
Hepsi güzeldir,bilsek te  farkında olmasakta ifade etmenin gücüdür bizi yazdıran,anlattıran.
Her emeğin,uğraşın yarattığı bir bütünlük duygusu vardır,’ben işe yarıyorum’ve yaradıkça dengemi sağlıyorum.
Sen sadece sen olduğun için bile çok değerliyken  ürettiğinde,yarattığında bütünleşiyorsun yaşamla..
Durmak,evet beklemek,bazen koşmak,günlerce hatta aylarca çalışmak hepsi ama hepsi çok değerli,sadece neye ihtiyacımızın olduğunu o an hissedebilmek.belki biraz  daha içimize bakabilmek,dışarıdaki görüntülerimizin bize sunacağına açık olmak.
Anlattığımızın,yazdığımızın ve de ifadelerimizin  bizden neyi yansıttığını görebilmek,içimizden fışkıran sevincin-enerjinin veya hüznün-öfkenin kaynağını bulabilmek yolculuğu; bir keşiftir, kendimize doğru.
Ve bildiğimiz her şey; içimizden çıkardığımız gerçek bir cevherdir.Ve biz ne kadar kendimizi bilirsek yaşamıda o kadar biliriz ve çok iyi biliriz ki dışarıda olan hiçbir şey yoktur ,içimizin yansımaları vardır.
Ve o yansımalar ki ,kaderimizdir.Ve o yansımalar ki mutluluğumuz-mutsuzluğumuz  ve hak edişimizdir.
İçimizi,kendimizi ve dolayısıyla tüm evreni tanımak için haydi biraz çabaya,eyleme ve harekete geçelim.Suçlamadan,yargılamadan ve şikayet etmeden,kaynağını sevgiden-her şeye olan sevgimizden alan yaratıma açık olalım.
Yazar : Yaşar Çevikel

Bu yazısını bizimle paylaştığı için Yaşar Beye teşekkür ederim.

Sevgilerimle


14 Ocak 2011 Cuma

BAŞARININ SIRRI!




BAŞARININ SIRRI
İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar çok başarılı bir insan olmasına rağmen şimdi büyük olan sadece borçlarıydı. Bir taraftan kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da bir sürü insan ödeme bekliyordu. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. Nefes almak için parka gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı. Tam bu sırada birden, önünde yaşlı bir adam durdu.‘Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden birşey olduğu belli… Benimle Paylaşmak ister misin?’ diye sordu yaşlı adam. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, ‘Sana yardım edebilirim’dedi. Çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: ‘Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al’ dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu. İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu ve imza ise John Rockefeller’e aitti, yani o gün için dünyanın en zengin adamına. ‘Tüm borçlarımı hemen ödeyebilirim’ diye düşündü. John Rockefeller’e ait bu çekle her şeyi çözebilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güveniyle yepyeni bir iyimserlikle işine tekrar dört elle sarıldı. Büyük küçük demeden tüm işleri değerlendirmeye başladı. Ödeme planlarını yeniden yapılandırdı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu. Birkaç ay sonra tekrar işlerini yoluna koyabilmişti. Takip eden aylarda ise borçlarından tümüyle kurtulup hatta para kazanmaya başlamıştı. Tüm bir yıl boyunca çalıştı durdu. Tam bir yıl sonra, elinde bozulmamış çek ile parka gitti. Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı. Hemşire ‘Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir’ dedi. ‘Çünkü bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor’ diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı. İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm yıl boyunca arkasında yarım milyon dolar olduğuna inanarak işler almış, yapmış ve satmıştı. Birden, hayatının akışını değiştiren şeyin para olmadığını fark etti. Hayatını değiştirenin yeniden kendinde bulduğu kendine güven ve inançtı. Başarının sırrı, kasamızda duran değil, kendi kalbimizde ve kafamızda olanlardır. Başka yerde aramaya gerek yok.
Bu güzel alıntı yazıyı sizlerle paylaştım neden mi?
Aslında hepimizin başyastığının altında bir çek var ...yeter ki biz o çeki kullanmasını bilelim....


Hepinize güzel bir gün diliyorum! Sevgilerimle

6 Ocak 2011 Perşembe

Ateşböcekleri ve bir KOÇ…

Ateşböceklerinin ileriye doğru uçtukları zaman ışıklarının yandığını okudum bir kitapta.Çok etkilendim.Koçlukla ne kadar özdeşleştiğini düşündüm.İnsanlarla çözümler yaratabilmeleri için ortaklık yapıyoruz.Şimdi ile gelecek arasında ışıklarını yakmaları için ihtiyaçları olan soruları soruyoruz onlara...Bu hayatta böyle bir amaç için çalışmak, yaşamak, birde para kazanmak.....müthiş bir şey!!!


Bu değeri hissetmek, bilmek, yaşama geçirmek bu yüzyılın insanları için,gelişimi için temel bir ihtiyaç.Artık hayatı bilerek yaşama zamanlarının zamanı....


Şimdi sizden küçük bir egzersiz yapmanızı rica etsem ne dersiniz?


Bir bahçe düşünün, gece, her yer karanlık ve bahçede oturuyorsunuz.Etraftan renklerini bile tahmin ettiğiniz gül kokuları geliyor.Kendinizi harika hissediyorsunuz.Çevreye bir bakın bakalım görebilecek misiniz?.....Evet evet ateşböceklerini.Gördünüz mü?


Sizde nasıl bir his uyandırdı?O hisse sebep olan durumu tanımlayın lütfen.


Bu durumla ilgili hangi özelliğin bu hisse neden oluyor peki?


.


.


.


İşte cevabı buldun,seni tebrik ediyorum,koçlar dünyasına hoş geldin...


sevgiler,


Sevda Altıntel Topbaş


06.01.2011

2 Ocak 2011 Pazar

Herkesin isteği " mutlu olmak.."

Kime sorsam daha mutlu,daha başarılı,daha zengin,daha... olmak istiyor.Danışanlarımın çoğunun en büyük eksikliği, bulundukları durumu tam olarak değerlendirememeleri..Hep bir eksiklik duygusu,hep bir yerlere varma,hep bir hedefe varma peşindeler..Amaç ise aynı.."mutlu olmak " Ne istiyorsun diyorum,daha mutlu olmak,daha başarılı olmak istiyorum diyorlar.

Mutluluk ve tatmin , sürekli biryerlere koşmak kadar ,bugün bulunduğunuz yeri iyi değerlendirmekten de geçiyor.Eskiler, "marifet iltifata tabidir" derler.Oysa son yıllarda kimse kimseyi beğenmez,herkes herkesi eksik bulur oldu.Etrafımızdaki insanları yeteri kadar onaylamıyoruz.Bulundukları yer, o güne gelene kadar başetmek zorunda kaldıkları şartları dikkate almıyoruz.Söylemlerimiz hep eksiklik üzerine..İki lafımızın sonu hep birisi ve onun güçsüz yönleri üzerine..
Milyonlarca insanın,hepimizin farkında olmadan yaydığı bu negatif enerji , herkesi,hepimizi sürekli yeni bir hedef belirleme,sürekli biryerlere koşma,sürekli kendini yenileme ve ancak bunun sonunda mutlu ve başarılı olabileceğimiz yanılgısına sürüklüyor.

Biraz sakinleşmekte fayda var bence.Resimdeki ağaçlara bakın!

Yıllardır aynı yerlerde duruyorlar."Daha aydınlık,daha sulak,daha güneşli yada daha nemli biryerlere dikin beni " diye bağırmıyorlar. Yer değiştiremedikleri için büyümekten,dallarını,köklerini her yöne genişletmekten vazgeçmemişler.Hiç yer değiştirmemelerine rağmen ne kadar güçlü ve muhteşem görünüyorlar öyle değil mi?

Yeni yılda yeni hedeflerinizin listesini yaparken,bugününüzün mimarı olan" bugüne gelene kadar başardıklarınızı" da listelemeyi unutmayın olur mu?

Çünkü sizi bugün ayakta tutan ve yarın ileriye taşıyacak olan,en yakınınızdakilerin önyargıları ya da sizinle ilgili düşünceleri değil , o listede okuyacaklarınızdır.

Başarılarınızı listeleyin ve çantanıza , cebinize koyun,arada sırada çıkarıp bakın..Onları unutmayın,unutturmalarına izin vermeyin!

"Başardıklarınız" sizin kökleriniz , dallarınız , yapraklarınız kısacası " gerçeğiniz" dir.

Şimdi yeni hedeflerinize ilerleyebilirsiniz.

İnci İlhan

1 Ocak 2011 Cumartesi

2010 Yılında Neler oldu ?


Merhaba

Merkür geri gitti, Jüpiter; Satürn ile karşı karşıya geldi, Pluto yükseldi, güneş tutuldu, ay tutuldu derken 2010 yılının son gününe geldik...
2010 yılı benim için; kendimle en fazla baş başa kaldığım bir yıl oldu. Zaman zaman acı verici, zaman zaman şaşırtıcı, zaman zaman ise tatmin edici bir çok deneyim yaşadım. Ders almanın, öğrenmenin farklı bir boyutunu keşfettim ki bu boyut gerçekten sıra dışıydı.
Ne kadar cool gözüksem de original, esrarengiz ve beni şaşırtan şeyler hep ilgimi çekmiştir. Ve işte ben bilincim bu durumu kendi yararına kullanarak 2010 yılında tam da atar damarımdan giriş yaptı…..
2010 yılında Neler mi? Öğrendim ( Farkına varmak demek daha iyi olacak galiba . Aslında farkındalığımıza gelen şeyi biliyoruz; ama gerçeğin farkında mıyız? İşte bu kocaman bir soru işareti ? Öğrendiklerimin özeti aşağıda ..…..Keyifle okuyun…….

1- Sorduğum soruların yanıtının sadece ve sadece ben de olduğunu anladım. Bir kişi bana bir soru sorduğunda; serde yardım etmek var ya saf saf!!!! kuş gibi ötmeye, sazan gibi konu üzerinde derinleşmeye başlıyordum. Anladım ki soruyu soran kişinin, alacağı yanıt ile ilgili her zaman bir fikri vardı. Ve bu fikir doğrultusunda anlatılanlar yorumlanıyor, verilen yanıtlar ya onaylanıyor ya da krite ediliyordu ki benzer şeyi bir çok kez ben de insanlara yapmıştım. Şöyle ki;

Bir an durun ve düşünün, farkındalığınızda olmayan bir konu hakkında soru üretmek mümkün olabilir mi ???? Şimdi diyeceksiniz ki ne yani öğrenmek için dahi soru soramayacak mıyız ?
Lütfen kendinize karşı dürüst olun ve bundan sonra soracağınız sorunun yanıtını bilip bilmediğinizi veya en azından herhangi bir fikriniz olup olmadığını check edin. Check ettiğinizde ise; sorduğunuz sorunun; kendi düşünceleriniz ile karşınızdakinin düşünceleri arasındaki farkı bulmaya yönelik sorular olduğunu, aslında kendi içinizdeki yanıtı doğrulamak için bu soruları soruyor olduğunuzun farkına varın (Unutmayın kendinize dürüst olmanızı iştemiştim) ve hayatınızdaki bu manupilasyona bir son verin. Size gelen yanıt gerçekten içinizdeki ile uyumlu değil ise içinizdeki yanıta uygun olan yanıtı bulmak adına çevre gezileri yapıp taraftar toplayarak sürekli insanları yargılamaya başlamayın.

2- İlgimi en çok çeken ruhsal çalışma projeksiyon, aynalama konusuydu. Kavramsal olarak bu durumu çok iyi anlıyordum. The work gibi bir çok güçlü aynalama metodlarını da kullanarak kendi yansımalarımı fark etmiştim. Yine de bazı konuları tam olarak kavrayamıyordum. Kavrayamamın sebebi, kalbimin tam olarak açılmasına izin vermiyor olmamdı. Kalbimin tam olarak açılması dünyadaki herkesi sevmeye başlamaktan değil, karanlık taraflarımı görmezden gelme bağımlılığımdan kurtulmakla mümkün olabilecekti. Bu kurtuluş, 2010 yılının son döneminde 2 aylık yolculuğum sırasında gerçekleşti. Aslında geçmişte bu konuyu o kadar çok kurcalamıştım ki; ruhum artık zamanımın geldiğini düşünmüş olabilirdi. Yolculuğum sırasında katıldığım çalışmalar sonrasında; hiçbir zaman bende olmadığını düşündüğüm aç gözlülük, bencillik, insanlara zarar verebilen gurur, sürekli mutlu frekansta tutma tutkusu, manipule etme isteği o kadar doğal bir şekilde bana göründü ki onları kabul etmekten başka çarem kalmamıştı. Bu konuyu Tibetli Hocam Geshe Thubten Sherb’ e açıkladığımda gözlerimden akan yaşları tutamıyordum. Tibetli Lamaların yanında öyle sulu gözle drama yapmak kolay değildir neyse ki ben bunu başardım, Geshe Thubten ‘nin herhangi bir acıma ve şevkat duygusu olmadan son derece nötr bir şekilde “ bunların görünür hale gelmesinden faydalan, dharma çalışmalarında kullan” diyerek egomu ters yüz edişini unutamayacağım. Sonrasında karanlık taraflarım birer birer görünmeye başlayınca bir müddet zırıl zırıl ağlamaya devam ettim ve nihaiyetinde; “ hımm demek ki bu deneyim benim şu karakterimi gösteriyor anlaşıldı “ deyip benzer durumlarda neler yapabilirim konusunda seçimler yapmaya başladım. Bu farkındalığımın en güzel hediyesi, diğer insanlar tarafından da fark diliyor olması idi.

3- Yıllarca geçmişi çözümleme konusunda bir çok çalışma yaptıktan sonra geçmişle uğraşmak yerine!!!! şu an daki deneyimlerime karşı verdiğim tepkiye odaklanmanın daha doğru olacağını fark ettim. Ruhsal çalışmalara başladığımda kızgınlığımı nasıl bertaraf edebilirim, sabrı ve toleransı nasıl öğrenebilirim üzerine bir çok çalışma yapmış ve bir çok kitap okumuştum. Hatta kendime meşhur “ Edep Yahu” kolyesi dahi edinmiştim. Ta ki Sevgili Ebru Hocam Hikmet Barutçugil’in “Sabır “ kelimesini farklı bir bakış açısıyla açıklayana kadar. Sevgili hocam sabrı şöyle tanımlıyordu. “Sabır; Başımıza gelenlere verdiğimiz ilk tepkidir.” Halbuki sabrı; arzu ettiklerimin olması için sebat ederek beklemek olarak yorumlayarak ; 5 harften oluşan bu büyülü kelimeyi bayağı hafife almıştım. Artık biliyorum ki geçmişteki hangi algım bana parazit oluyor diye düşünmek yerine şu an da hangi mutlu ve sevgi hissini yaratacak seçimlere yönelebilirim’e kafa yormak, daha bilgece. Hatta o anki deneyiminizde rol alan geçmiş algı ve düşünceleri fark ederek geçmişten özgürleşmeniz dahi mümkün.

4- Yardım istemek her zaman bana zor gelmişti. “ Yardım almak” mı ? olmaz karizma çizilir, en iyisi yapabildiğin kadarıyla yetinir, gerekiyor ise kendimi harap edebilirdim. 2008 yılında Hollandalı dostum Sevgili Wilna, birlikte yaptığımız bir nefes seansında niyetini “Vulnerability” olarak belirlemişti. Ben de hemen “ Nasıl yani ? “ Vulnerability”’nin türkçe anlamını yanlış biliyorum galiba diye düşünmüştüm. ( Vulnerability’nin bilmeyenler için incinebilirlik, kırılganlık demektir.) O zamanki bilincim, kırılgan olmayı, yardım talep etmeyi zayıflık olarak algılıyordu. Hayatım boyunca güçlü gözükmeyi !!! o kadar çok benimsemiştim ki “ Vulnerability”’nin anlamını tam kavramadan Wilna’yı yargılamıştım. Wilna her zamanki gibi sakince; “Vulnerability” yi kabul etmenin kendine ve evrene olan güveni gösterdiğini anlatmıştı. O zaman “ hı”,” hı” desem de “Vulnerability” nin anlamını tam kavrayamamıştım. Wilna her zaman olduğu gibi ruhumu okuduğundan şevkatle gülümseyerek günün birinde ne demek istediğimi anlayacaksın demişti. Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bildiğimden “ Vulnerability “ yi çalışma konularım arasına dahil etmiştim. Kısmet 2010 yılınaymış. Yaşamımda sürekli çevremdekileri izler, onları koşulsuz sevmeye çalışır ve sürekli güçlü rolü oynardım. En çok yardım ettiğim kişiler en çok sevdiğim kişilerdi. Ve onların arzuları doğrultusunda aksiyon almayı görev bilirdim. Beni sevmeleri için elimden gelen her şeyi yapardım eğer beni çok severler ise bana yardım edecekleri sonucunu çıkarmıştım. Yardım etmek istediklerinde ise red ediyordum anlayacağınız iki ucu b…klu değnek olayı yaşıyordum. Sürekli onlara yardım etmeye devam ettikçe onlara ne kadar güçsüz olduklarını ima ediyor hatta bu yüzden bazılarını da kaybediyordum. Ya bu bilincimi değiştirecek ya da diğer farkındalıklarımı çöpe atacaktım. Bu yüzden de kendimi ne kadar çok sever ve saygı duyarsam gerçekten yardıma ihtiyacım olup olmadığını daha net anlayabileceğimi fark ettim ki bu farkındalık benim tarzım bir kişi için mucizevi bir deneyimdi.


5- İyi insan olmanın kolay olmadığını öğrendim. İyi olma kavramının, şu an bildiğimden çok daha derin bir hal olduğunu fark ettim ki bu konuyu sadece bu cümlede bırakıyorum.

Tüm bunların yanında; arınma için meditasyon, nefes gibi farkındalık çalışmaları yapmanın yeterli olmadığını bedenimi dünyada kaldığım sürece kutsal bir nesne olarak görüp ona iyi bakmam gerektiğini, yaratıcının içimde var olduğunu bilmenin yetmeyeceğini öncelikle bu durumu kabul etmem gerektiğini , hayatımda her ne oluyor ise sorumluluğun bana ait olduğunu, “Sukut altındır” ve “Ne ekersen onu biçersin” deyimlerinin ne kadar bilge cümleler olduğunu anladım.

Darısı 2011 yılının başına… 2011 yılında içimde ne var değil de; başıma gelenlere içimin verdiği tepkiyi arındırmaya ve daha çok mutlu ve özgür olmaya niyetliyim…..

Sevgiler, Mutlu yıllar